, ,

Balkan Savaşları (1)

Öncesi ve 1912’de durum

Osmanlı 1912 yılında bir yandan İtalya’ya karşı savaşıyor, Ermeni meselesi ile uğraşıyor, Balkanlar Fıçı gibi kaynıyor, isyan üstüne isyan çıkıyordu işte tam bu sırada 4 Balkan ülkesi, Osmanlı’ya savaş ilan etmiş bir de üstelik savaştan önce 120 tabur asker terhis edilmişti. Balkan savaşında nasıl olmuştu da 4 ülke birleşmişti ? Bunun cevabını kilise yasasında aramak gerekir. 3 Temmuz 1910 tarihinde çıkan kilise yasası ile anlaşmazlıkları çözen Osmanlı, bu jest sonucunda Balkan ülkeleri ile ilişkilerinin iyileşmesini umuyordu, fakat tersi olmuştu. Tehlike görülememişti hatta Balkan Devletlerinin gizli antlaşmalarından 2 ay önce Sadrazam Sait Paşa Balkan Devletleri ile olan ilişkilerin en iyi şekilde devam ettiğini söyleyecekti. Hariciye Nazırı Asım Bey ise Rusların sözlerine güveniyor ve kendisini uyaranlara gülüyordu. Talat Paşa da böyleydi (Ek bölüme bakınız) Yeni Nazır Noradunkyan ise ‘Balkanlar’dan imanım kadar eminim!’ demişti.
Devletler ve Kuvvetleri

Bulgaristan

Bağımsızlığını kazanalı çok olmayan Bulgaristan, başarılı hamleler ile ve Rus yardımlarıyla Balkanlar’daki en güçlü bu ordulardan birini oluşturmayı başarmıştı. Yaklaşık 600.000 askeri vardı. Bulgaristan Trakya ve Makedonya’yı istiyordu. Ordularını 3’e ayırmıştı. 1.Bulgar Ordusu 79.000 askere sahipti. Bu ordu, Yanbolu’nun Güneyinde konuşlanarak Tunca Nehri’ni geçecekti. 2. Ordu 120.000 askere sahipti. Bu Ordu’nun Hedefi Edirne idi, 3.Ordu’ya ise belki de en çok iş düşüyordu. Bu ordu 94.000 askere sahipti. 1.Bulgar Ordusu’na gizlenip, süvarileri ile Istranca Dağlarını aşıp saldırıya geçecek ve Kırklareli mevzilerine saldırıp hızlı ve sürpriz bir saldırı düzenleyip Osmanlı Ordusu’nu şaşırtacaktı ki, böyle de oldu.

Osmanlı

Başlangıçta Osmanlı Ordusu’nda toplam:
12.000 subay, 324.000 Asker 47.960 savaş ve binek atı, 2.300 top, 388 makineli tüfek vardı.
Ordudaki siyasi çekişmeler sürüyordu. Halaskar Zabitan grubu ve İttihatçılar birbirlerinden o kadar çok uzaklaşmıştı ki, artık üniformalarını bile farklı şekillerde giyiniyorlardı. Halaskar grubu 16 Temmuz’da bir muhtıra ile İTC hükümetini düşürmüştü. 
Halaskar Zabitan grubu İttihatçı avına başlasa da hepsini tasfiye edememişlerdi. Ordudaki bölünme subayların kasıtlı olarak savaş sırasında birbirleri ile uyumlu olmamalarına sebep olmuştu. Alman modernizasyonu 1880’lerden beri devam etse de yetersizdi. Balkanlar’daki demiryolu çok zayıftı ve hızlı bir mobilizasyon için hiç yeterli değildi ve üstelik savaştan hemen önce 120 tabur da terhis edilmişti.
Doğu Ordusu olan Trakya Ordusu’nda 115.000 Asker vardı ve Bu ordu Bulgar ordusu karşısında savunma yapacaktı. Makedonya’da konuşlanan Batı Ordusu’nda 200.000 asker bulunuyordu, Bu ordu ise Sırplara ve Yunanistan’a karşı savaşacaktı. EK:
Mustafa Kemal’in bu yönüyle Balkan faciasına engel olacak çalışmasını da öğrenmiş bulunuyoruz. Mustafa Kemal, 13 Ocak 1910 tarihinde atandığı Redif İkinci Selanik Tümeni Kurmay Başkanı bulunduğu sırada savunma planları hazırlamıştır. Bu planlar, Balkanlılar aralarında birleşir de bir gün Osmanlıya saldıracak olurlarsa yurdun nasıl savunulacağını gösteriyordu. Mustafa Kemal, bu işi incelemek için tek başına bütün Rumeli’deki orduları dolaşmıştır. Dağların, derelerin, askeri bakımdan önemli olan yerlerin gereklerini düşünmüş; her şeyi inceden inceye hesaplayarak hazırlamıştı bu planları.
Asım Us’un anılarına göre, bir gece Atatürk’ün sofrasında Balkan bozgununu söz konusu olur. Sorarlar:
“Balkan bozgunu, önüne geçilemez bir felaket miydi? Bu mağlubiyetten kurtuluş çaresi yok muydu?” Atatürk cevap verir ve Asım Us kelime kelime not etmiştir:
“Balkan Savaşı başladığı zaman ben, Trablusgarp’te bulunuyordum. Eğer bu sırada ben orada bulunmayıp da Rumeli’nin herhangi bir noktasında bulunsaydım, o Balkan bozgunu olmazdı. Çünkü Selanik Kolordusunda bulunurken, Küçük Balkan devletlerinin birleşerek beraberce bir hücum yapmaları ihtimalini düşünüyorduk. Ben, böyle bir ihtimale karşı, takip ve tatbik edilecek savunma planları üzerinde çalışmıştım.
Bir gün bu savunma planlarına ait haritaları üzerinde çalışırken içeriye Talat Paşa ile o zaman İttihat ve Terakki Cemiyeti Genel Sekreteri olan Hacı Adil Bey girdi. Kolordu Kumandanını ziyarete gelmişler. Bu nedenle beni de hatırlamışlar. Selamlaşmalardan sonra, Talat Paşa bana laf olsun diye şunları sordu:
-‘Kemal Bey çok dalmışsın, ne ile meşgul oluyorsun?’ Önümdeki haritaları göstererek:
-‘Bunlar Rumeli Savunma planıdır. Bir gün Küçük Balkanlı Devletlerin birleşerek birlikte bir hücum yapmaları ihtimaline karşı askeri hazırlıklarımızdır’ dedim. Talat Bey:
-‘Ben asker değilim. Bu gibi askeri işlerden anlamam. Fakat bu gösterdiğin savunma planlarını kim uygulayacak?’ diye sordu. Ben elimle kendimi işaret ederek: -‘Ben yaparım’ dedim. Talat Bey, bu konu üzerinde daha fazla konuşmadı, sustu. Esasen sadece gönül ve hatır almak için benim yanıma uğramışlardı. Veda ederek ayrıldılar. ‘Gördün mü bizim deliyi?’ demiş.” benim Rumeli’yi savunma hakkındaki sözlerim Talat Bey’in pek garibine gitmiş. Odamdan çıktıktan sonra, giderlerken Hacı Adil Bey’e:
-‘Gördün mü bizim deliyi?’ demiş.”
Kaynak : Sadi Borak, Bilinmeyen Yönleriyle Atatürk, İstanbul 1966

Hazırlayan :
Politik Değildir - Non Political







0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlar, IP adresiyle beraber kullanıcının hükümlülüğüne aittir. Küfür içeren yorumlar kaldırılacaktır.