...Eğer medrese ve şuursuzluk devam etmiş olsaydı, Araplığın Anadolu yukarılarına kadar gireceğine şüphe yoktu.

Bizim emperyalizm, Osmanlı emperyalizmi, şu ana fikir üstünde kurulmuş bir hayal idi: Türk milleti kendi başına devlet yapamaz!

Kudüs'ün en güzel yapısı Almanların, ikinci güzel yapısı yine onların, en büyük yapısı Rusların, bütün öteki binalar İngilizlerin, Fransızların, hep başka milletlerin idi. Gür sakalları baharat kokan Dürziler, saçları örgülü Yahudiler, elleri meşinleşmiş Urban ve entarili Araplar, hepsi Türk ordusu, Kanal'a doğru giderken, dar Suriye ve Filistin kıtasında iki safa ayrılmış:
— Geç yiğidim, geç! diyordu.

Fakat bir avuç Türk, bütün kıtayı tuttu.

Koskoca çölü, yapı ve bahçelerle donattık.

Geç kalmıştık. Artık ne Suriye, ne de Filistin bizim idi. Rumeli'yi kaybetmiştik.

Bir realite hissi ile değil, bir tarih hissi ile kendimizi zorluyorduk. Tamamıyla Batılaşmak ve sonra da Halep'ten Kızıldeniz'e doğru, nüfus, teknik ve sermaye ile taşmak lazımdı. Biz ise Anadolu'yu aşıp Halep kapısını vurduğumuz zaman, bayındırlık ve kalabalık görmeye başlıyorduk. Halep, büyük bir şehir, Şam büyük bir şehir, Beyrut, büyük bir şehir, Kudüs, büyük bir şehir ve hepsi yabancı idi. Lübnan havası, bize Dobruca havasından yüz kat daha yabancı idi.
Fakat her yere:
—Bizim diyorduk.

Şam, evimiz kadar bizim. Lübnan bahçemiz kadar bizim... Bu tasarruf ve hüküm hissinin bize damarımızdaki kandan geldiğine şüphe yoktu.

Ve kendimizi otelciye, lokantacıya, hatta posta memuruna anlatmak için yavaş yavaş Arapça öğreniyorduk.

Şam'dan kalkan tren, Medine'ye üç gün üç gecede gider. Medine'yi bile bırakmıyorduk. Medine'siz Türkiye? Bu emperyalizmin intiharı demekti.

Ne Medinesi? Bir gün aşağı geçecek bir kıtayı selamlamaya inmiştik. Tren varken, Adana'dan beri yayan yürümekte idiler. Üç bin kadar zayıf, soluk ve üstü başı yıpranmış Türk çocuğu, yorgun argın önümüzden geçtiler. Biliyor musunuz, nereye gidiyorlardı. Aden'e!


...Hamit'in mısrasını hatırlıyordum:
— Nereye gitmek istiyorsunuz?
— Adem'e!
Mısır'ı fethe çıkan Cemal Paşa, Kudüs'te, Şam'da, Lübnan'da, Beyrut'ta ve Halep'te oturduğu zaman, bir işgal ordusunun kumandanı gibi bir şeydi.
Zeytindağı'nın üstündeki Alman yurdunda biz, devenin üstüne merdivenle tırmanmaya uğraşan Avusturyalı subay, otomobilden ürken hecin, hecinden ürken Macar atı, Kanal'ı geçmek için Taberiye Gölü'nde tulum idmanı yapan Sivaslı nefer ve bir boğuk Arap sesi:
— Felyahya!
... İmparatorlukların sanatı sömüge ve milliyet işlemektir. Osmanlı İmparatorluğu, Trakya'dan Erzurum'a doğru, gövdesini yan yatırmış, memelerini sömürge ve milliyetlerin ağzına teslim etmiş, artık sütü kanı ile karışık emilen bir sağmal idi.
Falih Rıfkı Atay, Zeytindağı

Hazırlayan : 

- @alperenzl

Politik Değildir - Non Political

 Zeytindağı'nın tepesindeyim. Lût denizine ve Gerek dağlarına bakıyordum. Daha ötede, Kızıl denizin bütün sol kıyısı, Hicaz ve Yemen var. Başımı çevirdiğim zaman Kamame'nin kubbesi gözüme çarpıyor. Burası Filistin'dir. Daha aşağıda Lübnan var; Suriye var; bir yandan Süveyş Kanalına, öbür yandan Basra Körfezine kadar çöller, şehirler ve hepsinin üstünde bizim bayrağımız! Ben bu büyük Imparatorluğun çocuğuyum.


Çıplak Isa, Nâsıra'da marangoz çırağı idi; Zeytindağı'nın üstünden geçtiği zaman, altında kendi malı bir eşeği vardı. Biz Kudüs'te kirada oturuyoruz. Halep'ten bu tarafa geçmeyen şey, yalnız Türk kağıdı değil, ne Türkçe ne de Türk geçiyor.

Floransa ne kadar bizden değilse, Kudüs'te o kadar bizim değildi. Sokaklarda Turistler gibi dolaşıyoruz.
Kamame kilisesinin Hristiyan milletler arasında nasıl bölündüğünü bilirsiniz. Içerisinin her parçası ve kilisenin her hizmeti bir başka cemaatindir. Bu cemaatler yalnız anahtarı pay edememişlerdir. Anahtar bir hocada durur. Bütün bu kıtalarda biz işte bu hocanın görevini yapıyoruz. Ticaret, kültür, çiftlik, endüstri, binalar her sey arapların veya başka devletlerin..... Yalnız jandarma bizim idi; jandarma bile değil, jandarmanın esvabı.



Osmanlı saltanatı son bürokrat iken, bürokrasi bile tam Arap, yahut yarı Araptır. Türkleşmiş hiçbir Arap görmedikten başka, Araplaşmamış Türk'e az rastgeliyordum.

Arap milliyetçiliği güden Şamlı Azimzadeler, Konya'dan gelme Kemik Hüseyin torunları idi. Haleb'in esas familyalarının Asılları Türklerdi. Osmanlı Imparatorluğunda itibar, azınlığın imtiyazı olduğu için ve Türk unsuru imtiyazsız olduğu için herhangi bir Müslüman azınlığı olmak, Türk olmaktan faydalı idi.

Bir Kürt zaptiye çavuşunun kütüğünden gelen Abdurrahman Paşa, dedesi ve babası vergi çaldığı için, zengin, Araplaşmış olduğu için de âyan âzası idi. Bu Abdrurrahman Paşa, kendi toprağının tamamını ancak harita üstünde görmüştür.
Birinci Millet Meclisinde Şer'iye Vekilliği etmiş, Eskişehirli bir Türk hocasının Türkler gibi "ve" demek yerine, Araplar gibi "vua" dediğini belki henüz unutmamış olanlar vardır.

Suriye, Filistin ve Hicaz'da:
-Türk müsünüz?
Sorusunun birçok defalar cevabı :
Estağfurullah! idi. Bu kıtaları ne sömürgeleştirmiş, ne de vatanlaştırmıştık. Osmanlı Imparatorluğu buralarda, ücretsiz tarla ve sokak bekçisi idi. Falih Rıfkı Atay, Zeytindağı

Hazırlayan :
Politik Değildir Non Political

 2.Gazze Savaşı :


Türkler, ikinci İngiliz saldırısının daha şiddetli olduğunu düşündüğü için toparlanmaya, dar imkanlarda birlikleri düzene sokmaya çalıştı. İngilizler 17 Nisan'da saldırıya geçti, bu defa da İngilizler ağır bir yenilgi aldı. Kumandan Murray bu küçük düşürücü yenilgiden sonra yerinde kalamazdı, alındı ve yerine Allenby getirildi. İngiliz kumandanlığı Gazze savaşını onur meselesi yapmıştı. Türklerin zayıf yanlarını dikkatli bir şekilde aramaya başladılar, bu defa İngilizlerin karşısına Falkenhayn çıkmıştı. Falkenhayn o sıralar Arapların korktuğu ve "kasap" dediği Cemal Paşa'nın 4.Ordusunu da Yıldırım Orduları Grubuna katarak Paşa'nın üstü olmuştu. Bu olayın sebebi Cemal ve Enver Paşalar arasındaki görüş farklılığı idi. Enver Paşa bir saldırı ile İngilizleri yenip Mısır ile bağlantılarını kesmeyi istemektedir fakat daha önce sıraladığım olumsuzluklar yüzünden bu pek mümkün değildi. Cemal Paşa ise savunma taraftarıydı çünkü bu İngilizleri yıpratacaktı. Şahsen Cemal Paşa'nın fikri çok daha gerçekçi ve rasyoneldi fakat Enver Paşa Baskumandan vekili idi, ne derse o olurdu. Cemal Paşa'nın yetkisi Yıldırım Ordular Grubu'ndan dolayı azaltılmıştı. Enver Paşa çoğu kaynağa gore bu konuyu pek önemsememiş resmedildi, açıkçası ben de öyle düşünüyorum çünkü etrafında çok durulmamıştı . Anlatılanlara göre bu savaşta karşımıza şöyle bir Enver Paşa profili çıkmaktadır : Enver Paşa için Filistin'in kaybedilmesi ne genel durumda çok etkili olur ne de Türkiye için bir tehlikenin kaynağı olurdu.

3.Gazze Savaşı :
General Allenby çok güçlü idi 80.000 piyadeye, 15.000 suvariye, 4000 topa sahipti. Türklerin Başında Falkenhayn vardı. Falkenhayn ise 20.000 piyadeye 1250 suvariye 200 topa sahıpti. İngiliz Ordusunun hava kuvveti RAF yerleri cehenneme çeviriyor, ordu karadan ve havadan aralıksız Türk askerlerini bombalıyordu. İngiliz Ordusu 7 Kasım’da Gazze'ye girmişti. Birüsseba 31 Ekim'de düştü. Kudüs 9 Aralık'ta düştü. Falkenhayn'ın şehri yıpranmasın diye kolay teslım ettiği rivayet edilir. "Müttefik" Almanların Kudüs düştükten sonra çanların ‘Kudüs'ün Hristiyanların fethi’ dolayısı ile çalındığı söylenir. Kudüs'ün İngilizler tarafından alınışı onlar için cok önemli bır propaganda malzemesi olmuştur. Artık dünyanın gözünde Osmanlı bu olaydan sonra dağılmaya çok yakın olarak anılmaya başlamış 1 yıl sonra da teslim olmuştur.

Hazırlayan :
- @alperenzl
Politik Değildir - Non Political

 Genel Durum


1917 yılında Osmanlı Ordusu Filistin'e çekilmiş vaziyette idi, oranlar Osmanlı'nın çok aleyhine idi, Hicaz Kralı Hüseyin'in isyanı bastrılamamıştı. İsyan giderek genişliyordu, bu olaylar üzerine isyanın Suriye'ye sıçramaması için Cemal Paşa sert önlemler almış, isyana teşvik eden Arap yazarları astırmıştı. İsyana Hüseyin'in oğulları kumanda ediyordu, ordunun içinde ayrıca İstanbul Harp Okulu'ndan kaçan araplar da mevcut idi. İsyancılar aşırı etkili değilse de demiryollarını bombalarayak orduyu zora sokmayı başarmıştı. Irak'ta Kut Savaşı kazanılmıştı Arap Isyanları Irak'ta şiddetli olamamıştı,İngilizlerin Filistin'e yürüyeceği kesindi fakat yeterli kuvvet bulunmadığından Hicaz'ın (Medine dışında) boşaltılmasına karar verilmişti.
1.Gazze Savaşı

İngilizler Sina'dan Kudüs'e yürüyüşe 15 Aralık'ta başladı. Osmanlı komutanlığı güçlerin neredeyse hepsini savunmak için şehrin çevresine çekti. Askerin beslenimi kötüydü, 900 gramlık günlük tayinden 500grama düşmüştü, hem memleketteki kıtlık hem de saboteler sonucunda Osmanlı aseri giderek daha zayıf bir şekilde beslenmeye mecbur bırakıldı. Hayvanlara ise yem verilemez hale gelindi, bir günde 500 devenin öldüğü oluyordu. Durumu daha da feci hale getiren ise Anadolu'dan gelecek destek kuvvetin hem şartlara çok yabancı olması aynı zamanda da yeterli eğitim görmemesiydi. İngilizler ise Osmanlı kuvvetlerinden hem sayı bakımından hem de ekipman anlamında çok üstündü. Alman desteği vardı fakat yeterli olmaktan ne yazık ki çok uzaktı. İngilizler bu saydığım nedenlerden dolayı Kudüs savaşında çok avantajlıydı. Ingilizler 21 Aralık'ta Elariş, 22 Aralık'ta Magadaba'yı ele geçirdi, 9 Ocak'ta ise Refahiye düştü. Türk birlikleri bu saldırılar sonucunda 22.000 esir vermişti. İngilizler ise bu esirlere feci bir muamele yaptı. Esirlerden yarısı öldü. İngilizlerin Türkleri ‘Kut'ta esirlerimize kötü davrandınız, onları kırdınız !` ithamlarında bulunup, ‘Gerçeği aramak istiyoruz’ derken bu olaylardan neredeyse hiç bahsedilmemesi ve üzerinin örtülmesi niyetlerinin ne olduğunu kolaylıkla açığa çıkaracak şekildedir.
Türk birlikleri İngilizlerin yarısından az halde ve çok zayıf bir halde idi fakat yetenekli bir Alman kurmay olan Von Kress savunma hattını Birüsseba ile Gazze arasında arka arkaya kademeli bir şekilde yaymıştı. Kuşatma 26 Mart'ta başladı fakat Von Kress yerinde tahminlerde bulunmuş, durum değerlendirmesini mükemmel bir şekilde yapmış, çok iyi bir şekilde hazırlanmıştı. İngiliz Kumandan Murray arka arkaya saldırıyor fakat bir türlü başarılı olamıyordu. Sonunda komutanın karşı taaruz emri ile İngilizler püskürtüldü, Von Kress'in yerinde hamlelerinden dolayı Türkler Gazze’de çok parlak bir zafer kazandı. Bu vuruşma 1.Gazze muharabesi olarak tarihe geçti.

Hazırlayan :
-Politik Değildir - Non Political

Von Krees


                     


      



1.Dünya Savaşı’nın önemli muharebelerinden olmasına rağmen tarih kitaplarında pek geçmez.1780’lerden sonra ilk kez tüm İngiliz askerleri esir edilerek teslim olmuştur.Bu yenilgi İngiliz tarihinde çok büyük bir iz bırakmıştır öyle ki o sıralar savaş bakanı 2.Dünya Savaşında Başbakan olan Winston Churchill Türklerin (2.Dünya Savaşı)Almanların yanında savaşa girerse “Kut’un intikamını alma şansımız doğar”demiştir.


Ülkemizde 1916 yılından 1952 yılına kadar askeriyede Kut Bayramı olarak kutlanmıştır.1.Dünya Savaşı başladığında İngilizler Ortadoğu’daki petrole hakim olabilmek ve sömürgesi Hindistan’ın güvenliğini sağlamak üzere Irak Cephesi’ni açmıştır.Osmanlı birlikleri ilk başlarda fazla varlık gösterememiştir fakat Nurettin Bey(1873-1932)komutasındaki Osmanlı Ordusu Bağdat’tan önceki savunma mevkisi olan Selman-ı Pak muharebesini kazanmıştır.Sonrasında İngiliz birlikleri Kut-el Amara bölgesine doğru geri çekilmişlerdir.Bundan sonra Osmanlı Ordusunun komutanı Nurettin Bey yerine Enver Paşa’nın amcası olan Mirliva Halil Paşa’yı geçirmiştir.Osmanlı Ordusu 7 Aralık’ta Kut şehrini kuşattı.İngilizler bu kuşatmanın fazla uzun sürmeyeceğini düşünerek yanlarına 2 aylık yiyecek ve bolca cephane almışlardı.General Townshend kuşatmayı yarmak amacıyla 14 ve 17 Aralık’ta karşı saldırıda bulundu ama başarılı olamadı.


Osmanlı ordusu önemli kayıplar verse de İngilizlere geçit vermedi.İngilizlerin erzakları tükeniyordu bunun sonucunda nehirden gemi yoluyla erzak ulaştırmaya çalıştılar fakat gemi isabet alarak kıyıya oturdu.Bu sefer erzakları hava yoluyla ulaştırmaya çalışsalar da kuvvetli rüzgarın etkisiyle erzaklar çoğunlukla Türk hatlarına düşmekteydi.Artık İngiliz ordusundan her gün açlıktan veya hastalıklardan 25-30 asker ölmekteydi.General Townshend 26 Nisan günü Türklerle anlaşmak için şöyle bir teklif verdi:
-Ellerinde bulunan silah ve cephaneyi vermek
-Savaş boyunca Türk kuvvetleriyle karşılaşmamak(olanaksız)
-1.000.000 İngiliz Sterlini vermek
Fakat Halil Paşa bu teklifi kabul etmedi.Bunun sonucunda 29 Nisan günü İngiliz birlikleri teslim oldu.İngiliz Kuvvetleri savaş boyunca 30.000 asker kaybetmiştir.

Hazırlayan :
Politik Değildir - Non Political

Halit Paşa komutasındaki Şavşatlılar vatanlarının tek parçasını Ruslara vermemeye niyetliydi. Kaçan askerleri tekrar organize etmek gerçekten yüksek komuta ve askeri dehaya sahip bir komutan gerektiriyordu. Ve Halit Paşa bunu sağladı. Hiç beklenmedik anda bu kadar hızla teşkilatlanan Şavşatlılar ve askerler Rus kamplarına ağır darbeler veriyordu hem de ele geçirdikleri mühimmatı orduya gönderiyorlardı. Ruslar ne olduğunu anlamadan kesin olarak baktığı bu harekata güvenleri azalmıştı mühimmat ve asker kaybı rusların başındaki genç subayı(ismi bilinmiyor) tedirgin ediyordu. Bu yenilgiyi kabul edemiyordu. Bu sebeple son darbeyi vurmak amacıyla tüm ordusunu toplayıp hiç bilmedikleri ormanlık alanlarda dağlarda o koca orduyu yürüttü lakin Şavşatlılar oraları adı gibi bilirlerdi bu basit bir şey gibi dursada büyük avantajdı. Dağlardaki bu avantajı en iyi şekilde kullanan Halit Paşa son darbeyi vurmak isteyen ruslara asıl o son darbeyi vuracaktı. Sisli bir gecede Halit Paşa son saldırısını yapacaktı. Hiç bilmedikleri ormanlık dağlarda yürüyen ordu yollarını kaybetmişti. Tüm askerlerini yerleştiren halit paşa rusları araya sokacak ve yanlardan ateşe verecekti. Tedirgin olan ruslar hem yorgun hemde bitkin iken umut dolu ve cesur Şavşatlılar karşısında artık rusların şansı kalmıyordu kendilerinden çok daha düşük mühimmatı ve askeri olan bu orduya yenileceklerdi. Ve ruslar halit paşanın tam planladığı yerden geçmeye başladılar Halit Paşa askerleri öyle yerleştirmişki ruslar üzerlerine gelen mermilerin nerden geldiğini anlamadan koca ordunun yarısı silindi. Hatta ruslar kendilerinden büyük bir ordu ile savaştıklarını zannediyorlardı. Gece böyle devam etti sonunda nerdeyse hiç kayıp vermeyen Halit Paşa ile askerleri kazanmıştı. Zaferin ötesinde o zaman altın değerinde olan mühimmat ele geçirdiler. Bu zafer tüm kafkasyada kutlandı. Şavşatlılar dışında geri cekilen halk artvine gelmeye başladı. Bu zaferi Talat Paşaya Halit Paşa kendisi iletti en az Ruslar kadar şaşıran Teşkîlât-ı Mahsûsa liderleri çok büyük sevinç içerisindeydi.



Talat Paşa o gün Şavşatlıların ve Halit Paşanın bu zaferine şöyle karşılık verdi: Şavşatlilarin bu ve zaferi bizi çok mutlu etti onlara teşekkürümü iletin. şavşatlıların bu cesareti ve zaferi unutulmayacaktır.(basitlestirilmiş şeklide yazdım mektuptan sadece kısa bir kısım, devamını merak edenlere paylaşabilirim)

Hazırlayan :
- @mfurkaniristi

Politik Değildir - Non Political

Ruslar bu sefer çok daha büyük bir ordu ile kafkaslardan anadoluya giriş yapma planı yapıyorlardı. Birçok kez denedikleri bu harekat Teşkîlât-ı Mahsûsa lideri Halit Paşa tarafından bertaraf ediliyordu ama bu yeni düzenlenen ordu için anadoluya girişe kesin bir gözle bakılıyordu. Türk tarafında da durum aynıydı. Teşkîlât-ı Mahsûsa liderleri de Artvin için geri çekilme planları yapmaya başlamıştı. Halid Paşa ise savunma yapmayı istiyordu lakin bu isteği yöneticiler tarafından reddedildi. Şartlara bakılırsa savunma yapmak gerçekten yanlış bir karar olacaktı. Türk cephesinde mühimmat sıkıntısı bitmiyordu ve bunun üstüne çıkan bir salgın ile askerler ordudan kaçıyor ve geri çekilme isteğini komutanlarına iletiyordu. Etrafa dağılan askerleri tekrar bir araya getirmek mümkün olmadı. Ruslar Artvin'in sınırına dayandı. Artvin'de halk çoktan geri çekilmişti lakin savunma yapmak isteyen bir halk kalmıştı Savşatlılar.



Bu haber Teşkîlât-ı Mahsûsa liderlerine çabuk ulaştı. Liderler çoktan ümidi kesmişti. Şavşatlı bir bey Halit Paşa'nın yanına gitti Şavşatlılar ile Halit Paşa ilişkisi çok yüksekti Şavşatlı bey Halit Paşa'nın savunma isteğini biliyordu ve yardım etmek istiyordu lakin Halit Paşa bu isteği kabul etmedi. Ruslar sınırda bir kamp kurmuşlardı. Şavşatlı Teşkîlât-ı Mahsûsa üyeleri kendi aralarında teskilatlanarak kampa saldırdılar ve çok büyük bir mühimmat aldılar. 



Ruslar çok büyük bir yenilgi aldılar Türk cephesinin en çok ihtiyacı olduğu mühimmat Şavşatlılar tarafından fazlası ile karşılandı bunu haber alan Halit Paşa kararını verdi artık onu Büyük Efendi (Talat Paşa) bile geri döndüremezdi. Savunma yapacaktı. Şavşatlıları organize etti. Daha önceden kaçan askerleri de komutasına aldı artık ufakta olsa bir umut vardı. Halit Paşa Talat Paşa'dan izin aldı. Talat Paşa Halit Paşayı ikna etmeye çalıştı.( isteyen olursa bu mektuplaşmaları atabilirim.) Ikna olmayan Halit Paşayı görünce ve bu savunma isteğini görünce Talat Paşa gururlandı ve Halit Paşaya dualarını iletti.

Hazırlayan :
Politik Değildir - Non Political

 1-İngilizler, hükumetin başarılı politikası sayesinde savaşmaya çok kararlı hale geldi.

2-İngiltere, halkı bir şekilde emniyete almak için çok iyi calıştı metrolar sığınak olarak kullanıldı.


3-Almanlar her ne kadar savaşta olsalar da halkın savaşa isyan etme olasılığından kaçınmak için sivil harcamalara ciddi öncelikler verdiler, savaş baslangıcında çok fazla düşman olsuğu için ciddi artışlar yapsalarda Fransa'nın düşünşünden sonra 1944 yılına kadar ayırabileceklerinin çok altında bir bütçeyle orduyu donattılar. Bunu aşşağıdaki görselden ülkelerin uçak üretim adetlerinden anlayabilirsiniz.(Kaynak: Wikipedia)


4-İngilizler radar teknolojisinde gelişmiş durumdaydılar ve ellerindeki uçakları maksimum verimde kullandılar.

5-Savaş Britanya üzerinde olduğu için Alman uçakları oraya gidene kadar depolarındaki yakıtın ciddi miktarını tükettiler ve havada çok kalmadan geri dönmek zorunda kaldılar.

6-Savaşta İngilizler avcı uçakları kullandılar, Almanlarsa avcı ve bombardıman uçakları 1 bombardıman uçağının maliyetinin avcı uçağından çok daha fazla olması Almanya tarafını daha çekinceli hale getirdi.

7-Hava şartlarının kötü olması da Almanlar için ciddi bir dezavantaj teşkil etti.

Hazırlayan :
Politik Değildir - Non Political



Almanya'nın taarruzu sonrası Fransa'nın düşmesi, Avrupa'da Almanya ile Britanya'yı baş başa bıraktı. Almanlar İngilizlerin savaştan kaçacağını düşünse de öyle olmadı. Almanlar için savaşı bitirmek için tek yol kaldı o da Britanya'yı savaş dışı bırakmak. Olası bir askeri harekat için zaten geçmişten beri çok ciddi bir istihbarat toplanmıştı ama Fransa'daki çok hızlı gelen zafer ve savaşın planlandığından erken başlaması işleri çıkmaza soktu. Kara Kuvvetleri ve Deniz Kuvvetleri bir türlu anlaşamadı. Deniz Kuvvetleri dar bir alana yapılacak bir çıkarmada güvenliği sağlama şansımız var ama geniş alanda yok diyordu, Kara Kuvvetleriyse böyle bir harekatı intihar olarak adlandırdı. H*tler'in de olası bir yenilgide ciddi kayıp vermekten çekinmesi ve Hermann Göring'in Hava Kuvvetleriyle ilgili uçuk vaatleri sayesinde bir çıkarma harekatından kaçınıldı ve İngilizlerin bombardımanlarla pes ettirilmesine karar verildi.



Başta yalnızca askeri hedefler vuruluyordu ama bir bombardıman uçağı yanlışlıkla sivil bir hedefi vurdu İngilizlerde misilleme olarak Berlin'i vurunca artık askeri sivil ayrımı ortadan kalktı. Britanya'ya durmaksızın bombardıma uçakları akın etti ve ciddi hasarlar verdiler ama bu savaşta istenilen etkiyi oluşturmadı bunun nedenini bir sonraki gönderide açıklayacağım.

Hazırlayan :
Politik Değildir - Non Political

 -Ermeni isyanı için bir sebep mevcut değildir.


Çünkü büyük devletler tarafından Türkiye'ye yaptırılan ıslahat tesirini yeni yeni göstermeye başlamıştı. Ermeniler parlementoda mevkiye sahiptiler. Hatta zamanında Nazır bile oldular. Devletin tab'ası ile aynı sosyal ve siyasi haklara sahiptiler. Memleketlerindeki asayiş Fransız generali Baumann tarafından yetiştirilmiş olan jandarmalar tarafından sağlanıyordu.
Ele geçirilen vesikalardan, beyannamelerden, silahlardan anlaşılıyor ki, isyan uzun zamandan beri hazırlanmış ve Rusya tarafından finanse edilmişti.
Ermeniler, cephede Ruslar tarafından durdurulmuş olan Türk ordusunun yanlarına ve gerilerine tesir etmek ile yetinmiyor, bu bölgelerdeki müslüman halkı da silip süpürüyordu. Şahidi bulunduğum Ermeni mezalimi, üstelik Türklere yukletilmek istenenden cok daha feci idi.

Ermeni tehcirinin, Türklerin hıristiyanlığı ezdiği şeklinde propaganda evvelden düşünülmüş, her turlu sertlikten kaçılmaya çalışılmıştı.Türklerın buna hakkı varmış. Propaganda b aşladı.Yabancı memleketlerin her tarafında da bu budalalığa inanıldı

Bu davada doğuyu tanıyanlardan sadece Talat Paşa'nın düşmanları söz söylemiş gibi duruyor,böylece Ermeniler mazlum,madur olarak gösteriliyordu. Bu hususun düzeltilmesi lazımdır. Seferberlık sırasında Ermenilerde Rus tufeklerı bulundu ve Türkiye Ermenılerı ile Rus Ordusu Komutanlığı arasında kararlaştırılmış bir anlaşmanın metni Türk Ordu komuntanının elıne geçti. Bu vesikaya göre Ermeniler, sabotaj yapmayı ve Türk kıtalarının gerilerine taaruz etmeyi kabul ediyorlardı İsyan adı geçen vesikalarda yazıldığı gibi tatbik edildi. Türkler, isyan için Ermenilere hiçbir vesile vermediler. Bu yüzden hadiselerin büyük kabahati Ermenilere aittir.


Bu hadiselerde Türklerin durumu takdir edilmelidir. Zalim, fakat görünüşte dindar Ermeniler, Türklere karşı feryat ediyor ve şikayette bulunuyorsa, onlara "sizin daha önce yaptığınız gibi" cevabını verilmelidir."
Katil Teylaryan'ı beraat ettiren hakim doğuda anlaşılamayacaktır. Katilin akli dengesinin tam olmadığına kimse inanmayacak ve cinayet, cinayet olarak kalacaktır

Hazırlayan :
-Politik Değildir - Non Political

Talat Paşa savaş bittikten sonra Ilk önce Sivastopol'e oradan da Berlin'e geçti, artık siyasi kariyerinin bittiğini söylüyor Enver ve Cemal gibi siyasi faaliyetlerde bulunmak istemiyordu. Berlin'de yaşadığı yer eski bir Sadrazam'a göre sefalet içinde bir yerdi. Paşa'nın yakın arkadaşı Cemal Azmi Talat Paşa'nın oturduğu yerin yakınına bir dükkan açmıştı. Talat Paşa sıklıkla buraya gelir eski yoldaşları Bahaedddin Şakir bey ve Cemal Azmi ile sohbet eder geri kalan zamanını da anılarını yazmak ile geçirirdi. 



Yine böyle bir günde Berlin sokaklarında yürür iken bir Ermeni tarafından arkasından vuruldu. Ölmeden birkaç gün önce Hamid Bey onu uyarmış Talat Paşa ise "Alında ne yazar ise o olur Hamid, elem çekme" demişti. Onu vuran Ermeni'nin adı Salomon Teyleryan'dı vurduktan sonra bir Alman tarafından yakalanmıştı mahkemeye çıkarıldı ve beraat etti, daha sonra Güney Afrika'ya gitti ve orada bir kahve kralı oldu. 



 

Talat Paşa'nın cenazesi büyük bir kalabalık ile beraber gömüldü yanında yalnızca Türk nüfus yoktu birçok Alman sivil ve asker eski müttefiklerini son yolculuğuna uğurlamaya gelmişti. Cenazesinde Osmanlı ordusunda çalışmış ve o sıralar Bavyera Harbiye Nazırı olan Von Kress heyecanlı bir konuşma yaptı. Daha sonra ise Bahaeddin Şakir bey heyecanlı ve üzüntülü bir konuşma yapmıştı, su sözler ile bitmişti : 


-Paşam... sen bir ideal uğruna öldün. Emin ol ki, biz de arkandan geleceğiz. Korkmuyor ve irkilmiyoruz. Yaptıklarımızın hesabını Allah ve millet huzurunda vermeye her zaman âmadeyiz. Nur içinde yat ve bizi bekle!

Bahaeddin Şakir bey de birkaç gün sonra Cemal Azmi ile beraber Ermeniler tarafından vuruldu, sözünü tutmuştu.

Bu sıralarda mahkeme bu davada Ermeni olayları hakkında kararlara varıyordu, Bronsart Paşa'nın buna itirazı ve bu konulara bakışı önemlidir, şöyle demişti :

-Teyleryan davasında dinlenen şahitler ya hadise hakkında ifade veremeyecek yahut tahkik edilen hadiseleri başkalarından işitmiş kimselerdir. Hakikati gören kimse mahkemeye çağrılmamıştır. Türkiye'deki Ermeni mezalimi sırasında bu vak'aların cereyan ettiği yerlerdeki Almanlar neden dinlenmemişlerdir?

Hazırlayan :
-Politik Değildir - Non Political

Bu sıralarda başlarında çok cesur olan kabiliyetli başbuğlar vardı. Kuman-Kıpçaklar 1091 yılında Bizans ile ittifak yaparak, Peçenekleri imha ettiler. Bu suretle Bizans mutlak bir felaketten kurtulmuş oldu. Daha sonra bir grup Kuman-Kıpçak Kapuç adlı bir başbuğ idaresinde Macaristan içlerine kadar sokuldu. 1093 yılında tekrar Kiyef knezliğine saldırıp, Toreçsk şehrini aldılar.


1094 yılında Kuman-Kıpçaklar ile Rus knezleri arasında barış yapıldı. Bu barışın en önemli maddesine göre Kuman-Kıpçak başbuğu Tugorkan’ın kızı ile Kiyef knezi evlenecekti.Bu suretle Karadeniz’in kuzeyinde bir süre barış sağlanacaktı. Fakat bu barış uzun sürmedi.Knez Vladimir Monomach’ın Kuman-Kıpçak elçilerini haince öldürmesi üzerine, tekrar Kuman-Kıpçak orduları Rus topraklarına girdi. Hatta başbuğ Benek (Bonyak) bir Pazara kşamı ani olarak Kiyef’e kadar yaklaşıp Knez’in köşkünü yakmıştı.

Diğer başbuğ Tugor han ise Pereslavl şehrine hücum etti. Fakat şehre yardım için gelen Rus knezleri Tugor Han’ı yenerek öldürdüler. Bu arada damadı (Svyatopolk), TugorHan’ı na’şını Kiyef’e götürerek merasimle gömdü. Kuman-Kıpçaklar derhal bu yenilginin acısını ani bir baskınla aldılar. Başbuğ Küre, Kiyef şehrine kadar geldi. O zamanki vekayinameyi yazan vak’anüvisin bulunduğu manastıra kadar giren Küre, kıymetli olan bütün eşyaları götürdü.

Daha sonraki yıllarda Kiyef ve Çernigov Knezlerinin Kuman başbuğlarının kızı ile evlendiğini görmekteyiz. Bundan sonra kısa bir müddet barış dönemi yaşandı. Volınya knezi David İgoroviç, Kuman-Kıpçaklarla ittifak yaparak 1099’da Macarlara karşı sefere çıktı.Macarlar, ağır bir zayiata uğratıldı. Arkasından Ruslar ile Kuman-Kıpçaklar arasında “Sakov”barışı yapıldı. Fakat bu barış da kısa sürdü ve Kiyef knezi Svyatopolk 1103’te Kuman-Kıpçakları Suteni nehri kıyısında ani bir baskınla yendi. Bu mağlubiyetin de acısını unutmayan Kumanlar, arka arkaya üç yıl Rus topraklarına akın yaptılar ve pek çok ganimet aldılar.

1110’lu yıllarda kabiliyetli başbuğlarını birer birer kaybeden Kumanlar, artık zayıflamaya başlamıştı.

Hazırlayan :
Politik Değildir - Non Political

 Doğudan gelen K’i-tan baskısı ve otlak darlığı sebebiyle İtil nehrine doğru ilerlediler (1030) ve Uzlar’ı Balkanlar’a doğru ittiler. 1064 yıllarında Uzlar’ı kesinolarak mağlubiyete uğrattıktan sonra Karadeniz’in kuzeyine yerleştiler. Bu tarihten sonra Doğu kaynaklarında Karadeniz’in kuzeyi ve Hazar Deniz’inin kuzeyine Deşt-i Kıpçak denmeye başlandı.

 



Kuman-Kıpçak Karadeniz’in kuzeyine gelir gelmez kendilerinden önceki Peçenek veUzlar gibi Rus knezleri ile mücadele etmek zorunda kaldılar. İlk mücadele Preyeslav kneziVsevolod ile oldu. 1055 yılında iki taraf barış yaptı. Bu sırada Kuman-Kıpçaklar’ın başbuğunun “Boluş” olduğunu görmekteyiz. Boluş’tan sonra 1061 yılında, Rus vekainamelerinde geçen adıyla İskal adlı başbuğ idaresinde, Kıpçaklar Ruslar’ı fena halde yendiler. Daha sonra Ruslar’ın Kıpçaklar’a karşı Peçenek ve Uzlar’ı koruması üzerine 1068 yılında Kıpçak orduları tekrar Rus arazisine girip Kiyef yakınındaki Alta ırmağı üzerinde birleşmiş Rus ordusunun çok ağır bir mağlubiyete uğrattılar. Bu yenilgi neticesinde Kiyef’tekarışıklıklar çıktı. Knez İzyaslav Lehistan’a kaçmak zorunda kaldı. Kuman-Kıpçaklar daha sonra Çernigov knezliğine kadar sokuldular. Bundan sonra Rus topraklarına arka arkaya Kuman-Kıpçak hücumlarını görmekteyiz. Bu akınlarda Kuman-Kıpçaklar 1071’de Rostovtsev ve Neyatin bölgesine, 1079’da “Voin” kasabasına, 1080’de ise Novogrod sahasına kadar ilerlediler. Bu sırada Kuman-Kıpçak hakimiyeti Don-Dnester bölgesi ağırlık merkezi olmak üzere Balkaş-Talas havalisinden Tuna ağzına kadar geniş bir sahayı kaplıyordu.Kafkaslar’da Kuban sahası ile kuzeyde İtil Bulgarları ülkesine kadar uzanıyordu. Kuman-Kıpçak akınları 1080-1090 yılları arasında da devam etti. Bu akınlar Rus şehirlerine kadar uzanmakla birlikte, sebepleri Rus knezlerinin davetidir. Hatta bazı akınlarda Rus şehirleri dahi yağmalanıyordu. Ayrıca Rus knezleri tahta çıkar çıkmaz, Kuman-Kıpçaklarla barışı korumak için onlara, altın, kumaş ve sürü gönderiyorlardı.

 




Bu arada 1087 yılında Peçenek başbuğu Tatuş’un ittifak teklifi üzerine Kumanlar Tuna nehrini geçerek Balkanlar’a doğru ilerlediler. 1090 yılından itibaren Kuman-Kıpçaklaren parlak devirlerine girdi.

Hazırlayan :
Politik Değildir - Non Political

 9. asırdaki, Doğu Avrupa’da Peçenek ile başlayan kaynaşmada, batıya yayılmanın son halkasını Kuman-Kıpçaklar teşkil eder. Kaynaklarda en çok Kuman adı ile zikredilmesine rağmen, birçok farklı söyleniş şekli vardır. Kumanlar’a Ruslar “Polovets”, Bizanslılar ve Latinler “Kumanos, Kumanon, Cumanus, Komani”, Almanlar ve diğer batılı milletler“Khartes” Macarlar “Kun”, Müslümanlar Kıpçak demişlerdir.




Kuman ve diğer bütün farklı zikredilişler, genellikle, sarı-açık sarı saman rengi, sarışın gibi anlamlar ifade ederler. Bundan anlamaktayız ki Kumanlar gerçekten, beyaz tenli, kumral sarı saçlı idiler. Bu isim onlara diğer Türk boylarından farklı olduğu için verilmiştir. Kuman ismi 885’ten itibaren İslam ve Gürcü kaynaklarında “Kıpçak” ismi ile geçmektedir.



Kuman-Kıpçaklar’ın menşei konusunda bir çok tartışmalar olmuş, özellikle tiplerinin,sarışın, kumral, mavi gözlü olması Hind-Avrupai ırktan geldikleri şüphesini doğurmuştur.Buna karşılık M.Ö. 2 yy.dan beri Tanrı dağlarının Kuzey yamaçları ile Isık göl dolaylarında oturan Wu-sunlar’ın da Çin kaynaklarında Kumral ve mavi-yeşil gözlü olduğu bilinmektedir.Diğer taraftan İslam kaynaklarında bildirildiğine göre 936 yılında Çin’de Liao (Moğol K’itan)adlı bir kavmin saldırıları sonucunda Kun adlı bir kavim Sarılar ülkesine çekilmiştir.Ayrıca 925 yılında Kansu Uygurlar’ı arasında Kun (Huna) adlı bir boyun da yaşadığıbiliniyor. Netice olarak İrtiş arasında Oğuzlar, Tobol ve İsim çevresinde Kıpçaklar, buradan Altaylar’a doğru Kimekler, Issık göl etrafında ise Karluklar bulunuyordu. Daha doğu da ise Sarı Uygurlar yaşamakta ve bunlara bağlı olarak ta bu civarda Kunlar varlığını sürdürüyordu.



Kunlar (Kumanlar), Moğol K’i-tanlar’ın baskısı sonucu, beraberlerinde Sarı Uygurlar’dan bir kütleyi de sürükleyerek, Cungarya’dan geçip, Karluk bölgesine geldiler.Oradan da Kuzey Kıpçak sahasına doğru ilerlediler. Aslında Kunlar’ın kuzeye doğru göçmelerinin sebebi güneyde Kara-Hanlı Togan Han tarafından sıkıştırılarak kuzeye doğru püskürtülmeleridir. Kuzeye yönelen Kunlar (Kumanlar), Kimekler’in bir kolu olan veTobol, İşim ırmakları arasında oturan, Kıpçaklar ile birleşip, Kuman-Kıpçak birliğini meydana getirdiler.


Hazırlayan:
Politik Değildir - Non Political



 Kafkas Cephesi:1.Dünya Savaşı’nda Osmanlı tarafından açılan ilk cephedir. İlk ordu kumandanı Hasan İzzet Paşadır(1871-1931).İlk olarak bölgeye Osmanlı birlikleri taaruz etti ve taaruz başarılı oldu fakat Hasan İzzet Paşa ordusuna geri çekilme emri verdi.



Sarıkamış Harekâtı (22 Aralık 1914-17 Ocak 1915):Türk taarruzudur. Avrupa’da savaşın tıkanması ve Galiçya’da Avusturyalıların Ruslar karşısında zor durumda kalmaları üzerine Başkomutan Vekili Enver Paşa, müttefiklerin Avrupa’daki yükünü hafifletmek için Doğu Cephesi’nde Rusların imhasını hedef alan büyük ölçüde kuşatıcı bir taarruza karar verdi.İşte Sarıkamış Harekâtı bundan ibarettir.
Sarıkamış Harekâtının bilinen yalanları:
-90 bin şehit verdik.
-Onca asker “tek kurşun atmadan” donarak şehit oldu.
Bunlar saçmalıklardan ibarettir.Asıl konumuza dönelim.Plan şöyledir:
-11.kolordu Rusları Aras Nehri’nde tutacak
-9 ve 10. Kolordu düşmanı sağ taraftan kuşatacak
-Ruslar geri çekilemeden düşman yok edilecek.
Plan Tannenberg Muharebesi’nden esinlenmektedir.Hasan İzzet Paşa’nın çekimser davranmasıyla Enver Paşa Ordu komutanlığını aldı.9’uncu kolordunun ilk önce Çatak’ı alması ve ondan sonra Rus cephe hattının arkasına düşmesi gerekiyordu.
10.kolordu ise bir tümeniyle Narman’ı alacak diğer iki tümeniyle Oltu’yu alarak Bardız’a ilerleyip Sarıkamış’ı emniyete alarak 9.kolorduyla Rusları çevirecekti. Fakat harekât yanlış uygulandı.Uygulama şöyleydi:
9.Kolorduyu oluşturan 31 ve 32. Tümen harekete geçti ve 31.Tümen Narmanı aldı.Sonra Oltu bölgesini ele geçirdi fakat geri çekilen Rus birliklerini takip ederek Kosar Bölgesine gitti.Oltu’dan sonra 32.Kolordu Bardız yönüne ilerledi.Çok zaman kaybedildi ve bu yüzden Hafız Hakkı Paşa orduları Allahuekber dağları üzerinden götürüp Sarıkamış’a getirecekti,asıl hata ise buradaydı.Donarak şehit olanların çoğu Allahüekber dağlarında oldu.Enver Paşa Hafız Hakkı Paşa’nın birliklerini yalnız bırakmamak için plan değiştirdi ve bu plan başarısız oldu.Türk birlikleri Köprüköy Hattına doğru geri çekildi.
Başarısız olmasının nedenleri:
-Plana uymamak
-Harekâtı kışın yapmak
-Aceleci davranmak
Bundan sonra ise Rus birlikleri taaruz edip Trabzon,Erzincan,Van’ı alacaktı.




90 bin şehit yalanı: Harekâta katılan 75 bin kişiyken 90 bin şehit verilmesi imkansızdır.Şehit sayısı bazılarına göre 60 bin iken Murat Bardakçı’ya göre 40 bindir fakat bu rakam az değildir.

-Emre Özali
-Politik Değildir -Non Political