Zeytindağı'nın tepesindeyim. Lût denizine ve Gerek dağlarına bakıyordum. Daha ötede, Kızıl denizin bütün sol kıyısı, Hicaz ve Yemen var. Başımı çevirdiğim zaman Kamame'nin kubbesi gözüme çarpıyor. Burası Filistin'dir. Daha aşağıda Lübnan var; Suriye var; bir yandan Süveyş Kanalına, öbür yandan Basra Körfezine kadar çöller, şehirler ve hepsinin üstünde bizim bayrağımız! Ben bu büyük Imparatorluğun çocuğuyum.
Çıplak Isa, Nâsıra'da marangoz çırağı idi; Zeytindağı'nın üstünden geçtiği zaman, altında kendi malı bir eşeği vardı. Biz Kudüs'te kirada oturuyoruz. Halep'ten bu tarafa geçmeyen şey, yalnız Türk kağıdı değil, ne Türkçe ne de Türk geçiyor.
Floransa ne kadar bizden değilse, Kudüs'te o kadar bizim değildi. Sokaklarda Turistler gibi dolaşıyoruz.
Kamame kilisesinin Hristiyan milletler arasında nasıl bölündüğünü bilirsiniz. Içerisinin her parçası ve kilisenin her hizmeti bir başka cemaatindir. Bu cemaatler yalnız anahtarı pay edememişlerdir. Anahtar bir hocada durur. Bütün bu kıtalarda biz işte bu hocanın görevini yapıyoruz. Ticaret, kültür, çiftlik, endüstri, binalar her sey arapların veya başka devletlerin..... Yalnız jandarma bizim idi; jandarma bile değil, jandarmanın esvabı.
Osmanlı saltanatı son bürokrat iken, bürokrasi bile tam Arap, yahut yarı Araptır. Türkleşmiş hiçbir Arap görmedikten başka, Araplaşmamış Türk'e az rastgeliyordum.
Arap milliyetçiliği güden Şamlı Azimzadeler, Konya'dan gelme Kemik Hüseyin torunları idi. Haleb'in esas familyalarının Asılları Türklerdi. Osmanlı Imparatorluğunda itibar, azınlığın imtiyazı olduğu için ve Türk unsuru imtiyazsız olduğu için herhangi bir Müslüman azınlığı olmak, Türk olmaktan faydalı idi.
Bir Kürt zaptiye çavuşunun kütüğünden gelen Abdurrahman Paşa, dedesi ve babası vergi çaldığı için, zengin, Araplaşmış olduğu için de âyan âzası idi. Bu Abdrurrahman Paşa, kendi toprağının tamamını ancak harita üstünde görmüştür.
Birinci Millet Meclisinde Şer'iye Vekilliği etmiş, Eskişehirli bir Türk hocasının Türkler gibi "ve" demek yerine, Araplar gibi "vua" dediğini belki henüz unutmamış olanlar vardır.
Suriye, Filistin ve Hicaz'da:
-Türk müsünüz?
Sorusunun birçok defalar cevabı :
Estağfurullah! idi. Bu kıtaları ne sömürgeleştirmiş, ne de vatanlaştırmıştık. Osmanlı Imparatorluğu buralarda, ücretsiz tarla ve sokak bekçisi idi. Falih Rıfkı Atay, Zeytindağı
-Türk müsünüz?
Sorusunun birçok defalar cevabı :
Estağfurullah! idi. Bu kıtaları ne sömürgeleştirmiş, ne de vatanlaştırmıştık. Osmanlı Imparatorluğu buralarda, ücretsiz tarla ve sokak bekçisi idi. Falih Rıfkı Atay, Zeytindağı
Hazırlayan :
Politik Değildir Non Political
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlar, IP adresiyle beraber kullanıcının hükümlülüğüne aittir. Küfür içeren yorumlar kaldırılacaktır.